Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı’nın, Dünya’ya dönüş yolculuğuna başladı. Gezeravcı, Axiom-3 ekibiyle birlikte Dragon kapsülüyle Uluslararası Uzay İstasyonundan Çarşamba günü saat 17.20’de ayrıldı. Kapsülün hava şartlarına bağlı olarak bugün 16.30’da Dünya’ya inmesi öngörülüyor. Teorik Fizikçi Kozmolog Doç. Dr. Nihan Katırcı, Astronot Alper Gezeravcı’nın Ax-3 görevini değerlendirdi. Katırcı, 2018’de kurulan Türkiye Uzay Ajansı’nın ilk görevinin, TÜBİTAK Milli Uzay Programı kapsamında tasarlanan milli teknolojilerle Ay görevi için insansız uzay aracı yapmak olduğunu belirterek, “Ağırlıksız ortamda yaşanan deneyimler, gelecekte Dünya’nın yaşanabilir olmadığı zamanlarda, araştırılarak uygun olacağı öngörülen gezegenlerde insanların nasıl yaşayacakları konusunda önemli bilgiler sunabilecek” ifadelerini kullandı.

Teorik Fizikçi Kozmolog Doç. Dr. Nihan Katırcı, Astronot Alper Gezeravcı’nın Ax-3 görevini değerlendirdi. Galaksimizdeki milyarlarca galaksiden oluşan galaksi kümesi arasında sadece biri olduğumuzu ve güneş sistemindeki üçüncü gezegen olduğumuzu, ve 1995’te ilk kez keşfedilen yaşanabilir gezegenin henüz ulaşılabilir bir mesafede olmadığını (>20 ışık yılı) ifade etti.

Uluslararası Uzay İstasyonunun (ISS) yerçekimsiz ortam olduğuna dair ifadeler yer çekimi ivmesinin olmadığı gibi bir yanlış anlaşılmayı da beraberinde getirdiğini ifade eden Katırcı, “ISS dünyadan sadece 400 km uzakta uçakla 50 dakikalık bir sürede gidilebilir bir mesafe, yerçekimi dünya yüzeyinden sadece %10 daha az. ISS kararlı yörüngesini korumak için  28.000 km/saat hızla dönüyor, bu nedenle ağırlıksız bir ortam sağlanıyor, ağırlığınız hala var ama onu dünya yüzeyi tarafından dengeleyen tepki kuvveti yok.” dedi.

Albert Einstein’ın kütleçekim kuramından önce özel görelilik kuramına değinen Doğuş Üniversitesi Öğr. Üyesi Doç. Dr. Nihan Katırcı, “Kütleçekim bir kuvvet değil, Einstein’ın Newton’dan farkı zamanı da konum gibi gözlemciye göre değiştiğini kabul edip, dört boyutlu uzay zamanı, doğada maksimum bir iletişim hızı (ışık hızı) olması gerektiğini düşünmesi, bu düşünce Kopernik devrimi sayesinde öğrendiğimiz şekilde, temel fizik yasaları herkes için aynı şekilde çalışıyor. Bu şekilde aslında iki cismin birbirine bir kuvvet uygulamadığı uzay zamanın kütle tarafından büküldüğünü ve bükülen uzay zamanın diğer kütleyi çektiğini keşfetti. GPS teknolojisini her an kullanıyoruz, ama Einstein bu teorilerin oluşma evresinde de doğuş evresinde de zerre kadar teknoloji kaygısı gütmüyordu çünkü bilim adamının böyle kaygıları olmaz, özgür düşünmek, düşünceyi özgürleştirmek bu sayede olur” ifadelerini kullandı.

Katırcı konuşmasını şöyle sürdürdü:

“29 Nobel ödülüne ev sahipliği yapan İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nin içindeki DAMPT (Department of Applied Mathematics and Theoretical Physics) Uygulamalı Matematik ve Teorik Fizik Merkezinde teknoloji sanayi anlamında hiç bir katkısı olmayan yüzlerce bilim insanı araştırmacı istihdam ediliyor. Hawking, Barrow gibi alanında öncü bilim insanları temel bilimlere katkı sağlamak amacıyla kimsenin gündelik hayatını etkilemeyecek (diye düşünülen) konularda çalışıyor. Caltech ve MIT Üniversitelerine bağlı Laser Interferometer Gravitational-Wave Observatory (LIGO) Kütleçekim Dalgaları Lazer Girişimölçer Gözlemevi 40 yıl süreli bir proje olarak desteklendi ve milyonlarca araştırmacıyı istihdam etti ve sonunda kütleçekim dalgalarını gözlemlediler. Uzay çalışmalarına bu bakış açısı ile yaklaşılması gerekiyor.”

Son olarak, uzay çalışmalarının önemine vurgu yaparak, 2025’ten sonra tek uzay istasyonunun Çin Uzay İstasyonu (CSS) olacağını söyleyen Katırcı, “Sonuç olarak, ülkelerin yirmi yıllık kalkınma—bilimde ve sonra da teknolojide—planlarında bu çalışmaların önemi büyük. Üstelik Hindistan’ın 1969’da Japonya’nın 2003’te uzay ajanlarının kurulduğu ve şu anki uzay bütçelerinin bizim bütçemizin (TUA 2023 bütçesi 2 milyon) 70 katı olduğunu düşünürsek. Hindistan’ın bu kadar erken kurulmuş uzay ajansına karşın ilk uydusunu Sovyetler Birliğinin atması, ilk roketinin Almanlar tarafından yapılması da uzay teknolojisinin tek başına bir ülkenin geliştirmeye çalışacağı bir şey olmadığını gösteriyor, 50-60 yıl gibi bir sürede şekillenecektir” diye konuştu.

Share:

administrator

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir