Koronavirüs sürecinde teknolojinin aile yaşantılarını nasıl etkilediğiyle ilgili araştırma yapıldı. Ailelerle derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilerek yapılan araştırmada, insanların bedenen evlerde hapsolduğu ama sosyal medya aracılığıyla dışarıya çıktıkları ve bu durumun ileriki dönemde psikolojiyi olumsuz yönde etkileyeceği gibi sonuçlara varıldı.

Koronavirüs salgını ile beraber belki de 10 yılda yaşanacak teknolojik dönüşüm 6 ay içerisinde hızlı bir şekilde yaşanmış oldu. Teknolojinin aile yaşantısını nasıl etkilediğiyle ilgili iki kız kardeş Dr. Öğr. Üyesi Özge Gürsoy Atar ve Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Gürsoy Ulusoy bir araştırmaya imza attı. Araştırma evli ve çocuklu ailelerle derinlemesine görüşmeler yapılarak gerçekleştirildi. Araştırma hakkında bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Atar, “Derinlemesine görüşmelerde ailelerin teknolojik süreçten olumsuz yönde etkilendikleri, teknolojiden eğitim, alışveriş gibi alanlarda faydalandıklarını gördük” dedi. Dr. Öğr. Üyesi Ulusoy ise, “Teknolojinin ilerlemesinden kaynaklı olarak teknoloji ile harmanlanmış bir şekilde insanlar evlerine kapandılar. Bu teknolojik dönüşümün sağladığı kolaylık bizleri fark ettirmeden eve bağımlı, gerçek hayata bağımsız insanlar haline çevirdi” diye konuştu.

“EVLERDE KENDİMİZ, DIŞARIDA AVATARIMIZ DOLAŞIYOR”

Yapılan görüşmelerle ilgili bulgularını aktaran Dr. Öğr. Üyesi Özge Gürsoy Atar, “Derinlemesine görüşmelerde ailelerin teknolojik süreçten olumsuz yönde etkilendikleri, teknolojiden; eğitim, alışveriş gibi alanlarda faydalandıklarını gördük. Aile büyükleriyle online iletişim kanallarından birbirleriyle iletişim kurmalarının çocuklar üzerinde bazı noktalarda eksik bıraktığı gözler önüne serildi. Aile içi iletişimin, koronavirüs sürecinde yüz yüze olarak biraz daha sekteye uğradığını görmüş olduk. Bir Avatar filmindeki gibi evlerde kendimiz oturuyoruz ama dışarıya avatarımızı sosyal medya aracılığıyla gönderiyoruz. İnsanların bedenen evlerde hapsolduğunu ama sosyal medya aracılığıyla dışarıya çıktıklarını ve bunların da  psikolojisini olumsuz yönde etkilemek gibi bir durumun ortaya çıkabileceğini bulgulamış olduk” dedi.

DİJİTAL BAKICI OLARAK GÖRÜLMEYE BAŞLANDI: EBEVEYN İLİŞKİLERİ DE BOZULDU

Sanal iletişimi biraz daha sınırlandırarak, ailelerin birbiriyle evde yapacağı etkinliklerle aslında iletişimin güçlendirilmesinin büyük önem taşıdığına dikkat çeken Atar, “Sosyal medya ve dijital medya araçlarının çocuklar tarafından bu dönemde çok yoğun olarak kullanıldığını görüyoruz. Anne baba evden çalışmaya başladı. Anne çocukla ilgilenemiyor; bu yüzden sosyal medya, dijital oyunlar çok fazla kullanılmaya başlandı. Aileler bunları bakıcı olarak görmeye başladılar. Bu yüzden iletişim sınırlanıyor. Biz daha çok aile içi oyunlarla, onları dijitalden, sosyal medyadan uzaklaştırmalıyız. Aileler de kendilerini sınırlandırmalı çünkü anne ve babaların da bir kaçış olarak bunalmalarının sonucu sosyal medyaya çok fazla yöneldiğini ve ebeveynlerin ilişkilerinin de bozulduğunu gözlemledik” ifadelerini kullandı.

HEM OLUMLU, HEM OLUMSUZ ETKİLENDİK

Teknolojiyle harmanlanmış bir şekilde insanların evlerine kapandıklarını gördüklerini dile getiren İstanbul Gelişim Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu’ndan Dr. Öğr. Üyesi Şebnem Gürsoy Ulusoy ise, “İşlerimizi devam ettirmemiz, çocukların eğitiminin devamı için bu süreç birçok anlamda olumlu yansıdı. İnsanlar işsiz kalmadı, çocuklar evden eğitim almaya devam edebildi. Bu teknolojik dönüşümün sağladığı kolaylık bizleri fark ettirmeden eve bağımlı, gerçek hayata bağımsız insanlar haline çevirdi. Araştırma da bu noktada çıktı. Bu süreç günlük rutinlerimizi devam ettirirken bir yandan da 7-24 annelik yapmamızı ve kendiişlerimizi de devam ettirmemize neden oldu” diye konuştu.

BÜYÜK AİLELER YIKILMA AŞAMASINDA MI?

Aile içi iletişimde salgınla birlikte değişim ve dönüşüm yaşandığına dikkat çeken Ulusoy, “Büyük aileler, bizim toplum yapımızda çok önemlidir. O büyük aileler şu an yıkılıyor. Büyük ailelerin bir araya gelme süreci anneanne, babaanne, dedeler, büyük aile yapısı korona dönemi ve teknolojiyle beraber sanal anneannelik, sanal dedeliğe evrilmiş durumda. Bu dönemde küçük yaş grubunda olan çocuklar ve 1-2 seneyi bu şekilde geçiren çocukların bundan nasıl etkileneceği, daha sonrasında bunu aşıp aşamayacağı, toplumsal anlamda nasıl bir kitlenin geleceğini şu an ön göremiyoruz. Bu ön görülemeyen kitlenin aile içi iletişimde kısıtlıklılar yaşayacağını ön görebiliriz. Bu bir ön çalışmaydı bununla ilgili çalışmalar devam ediyor” dedi.

TEKNOLOJİYLE BİRLİKTE ETKİNLİKLER DÜZENLENMELİ

Teknolojinin insanların iş ve özel hayatlarını birbirine karıştırmasına neden olduğuna değinen Ulusoy, sözlerini şöyle tamamladı:

“Ailelerin birbirlerine ruhsal anlamda vakit ayırması gerekiyor. Çekirdek aile için de; sosyal medyadan uzaklaşmak, internetteki işlerini saate bağlayarak yapmak, çocuklarla verimli saat geçirmek önemli. Anneanne ve babaannelerin yüzde 90’ı teknoloji kullanıyor. Özellikle torunlarıyla belli günlerde yüz yüze iletişim kurabilir, onların geçirdikleri zamanlara dâhil olabilir. Dijital ortamı kendi aile içi iletişimimizi ayakta tutacak şekilde yönlendirmeliyiz. Ailelerin dijital teknolojiyi kullanarak bir arada olmayı devam ettirebilecek yönde etkinlikler yapması çok daha faydalı olacaktır. Özellikle baba-çocuk üçgeninde de annenin ve babanın çocuğa aktif olarak vakit ayıracağı açık alan etkinlikleri, bulmacalar çözülebilir. Dijital teknoloji kullanarak evde üretebilecekleri basılı etkinlikler, kitap okuma etkinlikleri, yapılabilir. Bu sürecin atlatılacağına ve normale döneceğimize inanıyorum. Özellikle 2-10 yaş grubunda olan çocuklar üzerinde bunun toplumsal anlamda etkisi olacağı da kaçınılmaz.”

Share:

administrator

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir