Türkiye’de her yıl 200 bin bebeğin prematüre (erken doğan bebek) olarak doğduğunu belirten El Bebek Gül Bebek Derneği Başkanı İlknur Okay, bebeğin doğumundan itibaren başlayan bu sancılı süreçte çalışan annelerin, annelik izinlerinin yetersizliğine dikkat çekerek, “Annelik izni doğumdan sonra başlamalı” dedi.
Prematüre bebek sahibi anneler için farkındalık oluşturmak amacıyla İstanbul Gelişim Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Araştırma Uygulama Merkezi tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne özel “Prematüre Annesi Olmak” programı düzenlendi. Program kapsamında çeşitli sektör ve akademik alanlarda uzmanlaşmış prematüre bebek sahibi anneler bir araya gelerek, bebeklerini hayatta tutma başarılarını üniversite öğlencileriyle paylaştı. Konuklardan biri olan ve şimdilerde 20 yaşlarında iki prematüre kızı olan El Bebek Gül Bebek Derneği Başkanı İlknur Okay, prematüre bebek sahibi ebeveynlerin yaşadıkları sıkıntılardan bahsetti. Okay, dernek olarak prematüre bebek sahibi olan 500 ebeveynle yaptıkları araştırmaya göre anne ve babaların yüzde 80’inin bebeklerinin erken doğumundan kendilerini suçlu hissettiğini ve buna da sosyal çevrenin baskısının neden olduğunu kaydetti.
“TÜRKİYE’DE PREMATÜRE DOĞAN BEBEKLER ASLA DEZAVANTAJLI DEĞİL”
Toplumda erken doğan her bebeğin öleceğine dair yanlış bir algı olduğunu ifade eden İlknur Okay, “Türkiye’de yaklaşık 1 milyon 248 bin civarında canlı doğum oluyor. Prematüre bebek doğumu ise bu rakamın yüzde 15,6. Yani her yıl yaklaşık 200 bin bebek prematüre olarak doğuyor. Prematüreliğin kademeleri var. Bu bebeklerin kimi çok uzun süre yoğun bakımda kalıyor. Bazıları ise birkaç günde taburcu oluyor. Bu açıdan bakıldığında en az 70 bin bebek uzun süreli ve ciddi yoğun bakım tedavilerinden geçiyor. Bir bebek ne kadar erken doğarsa o kadar risk potansiyeli ve gelişim zorluğuyla karşılaşıyor. Ölüm oranları da yine bebeğin doğum süresine bağlı. Yani bir bebek ne kadar erken doğarsa ölüm riski de paralel olarak artıyor. 5 yaş altı bebek ölümlerinde prematürelik ilk sırada. Fakat bu demek değil ki her prematüre bebek yaşamayacak. Bu durum sadece bir risk oluşturuyor. Nitekim Türkiye’deki hekimlerin, hemşirelerin uyguladıkları tedavilerle bebeği hayatta tutma ve sağlıklı bir şekilde taburcu etme oranı gelişmiş ülkelerle yarışır seviyede. Türkiye’de prematüre doğan bebekler asla dezavantajlı değil ” dedi.
EBEVEYNLERİN YÜZDE 80’İ KENDİLERİNİ SUÇLU HİSSEDİYOR
Bu süreçte anne ve babalara destek olunması gerektiğinin ifade eden Okay, “Bu süreç ebeveynleri psikolojik olarak çok yoruyor. Bu dönemde ailelerin çok sabırlı olması lazım. Bunun dışında prematüre bebek sahibi olan ailelerin yakınları da bu dönemde anlayışlı olmalılar. Çünkü bu dönemde hep ‘bebek nasıl, sütün var mı?’ diye sorulur. Anne ve babaya nasıl olduklarını sormuyoruz. Oysaki onlar bu süreçte kendilerini çok çaresiz hissediyorlar. Hatta 2018’de dernek olarak 500 prematüre çocuk sahibi ebeveynle bir araştırma yaptık. Ebeveynlerin yüzde 80’i erken doğumla ilgili kendilerini suçlu hissettiğini söyledi. Bu nedenle bu süreci geçiren ailelere baskı yapmamak ve sosyal anlamda destek olmak gerekiyor” diye konuştu.
“ANNELİK İZİNLERİ DOĞUMDAN SONRA BAŞLAMALI”
Annelik izninin yetersiz olduğunu belirten Okay, devlet kademesinde bu konu ile ilgili bir düzenleme yapılması taleplerinin olduğunu söyleyerek, şu ifadelere yer verdi:
“Dernek olarak 2011’de yaptığımız bir girişimle doğum öncesi kullanılamayan izinler doğum sonrası kullanılmaya başlandı. Ancak bu da yeterli değil çünkü doğum sonrası izin 8 hafta. Annenin doğum öncesi kullanmadığı izinleri dahi olsa izin günleri çok kısa ve bu sürede bazen bebek taburcu bile olmamış oluyor. Bu durum anneleri, çocuğu ve işi konusunda bir seçim yapmaya zorluyor. Bizim dernek olarak talebimiz bebek taburcu olduktan sonra annenin izninin başlaması. Çünkü bu dönem çok kritik bir dönem ve bebek taburcu olunca tüm problemler bitmiş olmuyor. Nitekim bebeğin bazı tedavileri daha yeni başlamış oluyor. Bu da çalışan anne ve babaları zorlayan bir durum. Hatta birçok anne -baba bu süreçte işsiz kalıyor ve tüm bu sorunların yanına bir de ekonomik sıkıntılar eklenmiş oluyor.”
ANNELERİN YAŞADIĞI EN BÜYÜK SIKINTI: BEBEĞE TEMAS EDEMEMEK
“Anne sen nasılsın?” psiko-eğitim programı kapsamında Türkiye’nin dört bir tarafını dolaştıklarını ve annelerle bir araya geldiklerini kaydeden Okay, prematüre bebek sahibi annelerin yaşadıkları sıkıntıları şu şekilde sıraladı:
“Doğum oranının yüksek olduğu illerde annelerle bir araya gelmeye çalışıyoruz. Onların sıkıntılarını dinliyoruz. Anneler en büyük sıkıntılarını bebekleri yoğun bakımdayken onlara temas edememek olarak ifade ediyor. Maalesef bu konuda ülkemizde bir eksiklik var. Hâlbuki bebeğin nörogelişimsel açıdan da anneye çok ihtiyacı var. Bebeği kuvözden çıkarıp annenin kucağına verdiğinizde bebeğin solunumu bile düzeliyor, büyümesi hızlanıyor, sinir ve zihin gelişimi artıyor. Bu avantajlar varken bazı nedenlerden ötürü bunu çok iyi değerlendiremiyoruz. Ki bu süreçte bebeklerin anne sütüyle beslenmesi de çok önemli ancak bebeğinden uzak kalan annenin sütünün gelmesinde de sıkıntılar oluyor. Bunun yanı sıra üzerlerinde yakın çevrenin baskısı da oluyor. Şu bilinmeli ki; bu bebeklerin zamana ihtiyacı var. Ne kadar erken doğarlarsa akranlarını yakalamaları da o kadar zaman istiyor. Yaklaşık iki yaş civarında akranlarını yakalayabiliyorlar. O nedenle bu dönemde ailelere karşı cesaretlendirici olunmalı.”
“ANNE VE BABAYA PSİKOLOJİK DESTEK VERİLMELİ”
Süreç içerisinde anne ve babalara psikolojik destek verilmesi gerektiğinin altını çizen Gelişim Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Arzu Somay,” Bu süreçte anne ve baba bebeğine dokunamadığı, onunla iletişime geçme konusunda sınırlandırıldığı bir duruma mahkum kalıyor. Bu süreçte anne kendini duygusal anlamda aşırı derecede kötü hissediyor. Çünkü bebeğine dokunamaması ya da anne karnında onu yeterince besleyememesi düşüncesiyle suçluluk duygusuyla da savaşması söz konusu olabiliyor. Bu süreçte anne ve baba sosyal anlamda desteğe ihtiyaç duyabiliyor. Bu yüzden hastanelerimizde düzenlemeler yapılması gerekiyor. Bu düzenlemeler içerisinde anne ve babaya psikolojik destek verilmeli. Hasta bakıcıların, hemşirelerin, doktorların anne ve bebeğin bakımı konusunda ebeveyne rehberlik etmeleri gerekiyor. Annenin bebeğiyle bir arada kalabileceği bir ortamın organize edilmesi gerekiyor. Bunlar gerçekleştiği zaman anne-babalar bu süreci daha sağlıklı bir şekilde atlatabilirler” şeklinde konuştu.
İstanbul Gelişim Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet Araştırma Uygulama Merkezi Müdürü Dr. Emel Tozlu Öztay ise bu tarz programlarla daha fazla anne ve babaya ulaşmak istediklerini söyleyerek şu ifadelere yer verdi:
“Biz prematüre bebek anneleri olarak çeşitli sektör ve akademik alanlarda uzmanlaşmış anneleriz. Ama tüm anneler bizler kadar şanslı değil. Prematüre doğan bebeklerin sayısı ciddi oranda yüksek. Bu da prematüre bebek sayısı kadar annenin de olması demek. Kadın istihdamının doğru ilerlemesi, sağlıklı bebekler büyütülmesi için bu tip organizasyonlara son derece ihtiyaç var. Prematüre bebek anneleri toplumda çeşitli şekillerde şiddete maruz kalabiliyor. Biz de bu programla prematüre bebek anneleri olarak çözüm önerilerini, nasıl bir yol hartası çizebileceğini değerlendirdik.”
“HASTANE VE DOKTOR SEÇİMİ ÖNEMLİ”
6 aylık prematüre kız çocuk annesi ise duygularını şu ifadelerle aktardı:
“Bebeğim iki ay erken doğdu ve şu an 6 aylık. Hamilelik dönemimde erken doğacağını biliyorduk. 6 aylık olunca bir anda almaya karar verdiler. 32 gün yoğun bakım sürecimiz oldu. Ameliyatlık bir durum olmadı ancak o 32 gün bize 32 yıl gibi geldi. Bebeğim sadece üç gün anne sütü alabildi. Daha sonra bağırsaklarından rahatsızlıkları oldu. Anne sütü kesinlikle alamıyor, mamayla besleniyor. Çok zor bir süreç ama bu durumu yaşayanlar moralini bozmasınlar hastane ve doktor seçimlerine oldukça dikkat etsinler.”