İdlib kentindeki hain saldırının Türk dış politikasının bundan sonraki seyrine büyük etkisi olacağına dikkat çeken Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Fatih Fuat Tuncer, “17 Eylül 2018 tarihinde Rusya ve Türkiye arasında gerçekleşen Soçi Zirvesi sonrasındaki süreç incelenmeden dün gece sonrası için net ifadelerle bir analiz yapmak doğru değildir. Türkiye’nin burada yapması gereken uluslararası toplumu harekete geçirerek dün geceki pusunun tekrarlanmasının önüne geçmek; Rusya ve Suriye’nin uluslararası toplumun desteği ile yaptırım görmesini sağlamaktır” dedi.
İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Fatih Fuat Tuncer ve Dr. Hakkı Göker Önen, İdlib’deki hain saldırıyı yorumladı. Soçi Mutabakatının, her iki taraf için de muğlak maddelerle dolu bir metinden öteye geçemediğini ifade eden Tuncer, “Mutabakatın 5’inci maddesine göre Türkiye, 15 Ekim 2018’e bölgedeki bütün radikal terörist grupları bölgeden çıkaracaktı. 6’ncı maddeye göre de İdlib’de 15-20 km derinliğinde bir silahtan arındırılmış bölge oluşturulacak ve 10 Ekim 2018’e kadar da bu bölge tank ve ağır silahlardan arındırılacaktı. Yine 8’inci maddeye göre de 2018 sonuna kadar M4 (Halep-Lazkiye) ve M5 (Halep-Hama) karayolları “yerel halkın ve malların serbest hareketini sağlamak” için trafiğe açılacaktı. Bu mutabakat ile de Suriye Ordusu uzun süredir hazırlandığı İdlib Operasyonunu ertelemişti” diye konuştu.
Tuncer konuşmasında şunları söyledi:
“2018 sonuna kadar mutabakatta varılan hedeflere ulaşılamadığı görülmüş ve Şubat 2019 tarihinde İran, Rusya ve Türkiye arasında ikinci bir Soçi Zirvesi gerçekleştirilmiş ve bu zirve sonucunda yapılan açıklama ile 5’inci maddenin Türkiye tarafından yerine getirilmediği hatırlatılacak şekilde HTS’nin İdlib’de giderek güçlenmesinden büyük bir kaygı duyduğu belirtilmişti. Yine 2’nci zirvedeki mutabakatta bildiriye “başkanlar (…), Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenlik, bağımsızlık, birlik ve toprak bütünlüğüne güçlü ve sürekli bağlılığı vurgular” maddesi ekleniyordu. Buradaki dikkatimizi çekmesi gereken konu “Suriye’nin toprak bütünlüğü” değildir, “Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliği” vurgusudur. Rejimi tanımıyoruz, doğrudan ilişki kurmuyoruz ama egemenliğini tanıyoruz. Aslında sadece bu vurgu bile Şubat 2019’dan Şubat 2020’ye aradan geçen bir yıldaki bölgedeki hareketlerini arttırmasının nedenini göstermektedir. Yani ilk mutabakat ile planladığı operasyonu ertelenen Suriye, ikinci mutabakattan sonra Rusya ve İran’ın desteği ile tam egemen olarak sahneye çıkacaktı. Burada hiç kuşkusuz ki Türkiye’nin Rusya ve İran’a güvenmesinin ve Suriye konusunda kalıcı siyasi bir çözüm için adım atmak istemesinin önemi büyüktür.”
“RUSYA VE SURİYE DEZENFORMASYON YOLU İLE KAMUOYU OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR”
Birçok askerimizin Rusya ve Suriye tarafından şehit edildiğini ifade eden Tuncer, “Özellikle son haftalarda Türkiye’nin bölgede (burada değil) mutabakata uygun davranmadığı Rusya ve Suriye tarafından sürekli dile getirilmekte ve dezenformasyon yolu ile kamuoyu oluşturmaya çalışılmaktadır. Suriye dışındaki meselelerde de Rusya ile karşı kutuplarda yer almamız Suriye’deki konumumuzu hiç kuşkusuz ki etkilemektedir. Ancak Soçi’deki mutabakatın en baştan itibaren muğlak olması ve özellikle kimin terörist olup kimin olmadığı konusundaki uzlaşmazlık, mutabakattaki maddelerin hayata geçmesine engel olmuştur” dedi.
Rusya ve Suriye’nin mutabakatı ihlal ettiğini vurgulayan İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Dr. Öğr. Üyesi Fatih Fuat Tuncer, “Suriye Ordusu’nun Rusya ve İran desteği ile bölgedeki saldırgan hareketleri neticesinde İdlib’de 3 milyon sivil katledilme tehlikesi altında kalmıştır ki bu insanların güvenliği ve kitlesel göçün engellenmesi Soçi mutabakatlarının temel amacı idi. Türkiye’nin burada yapması gereken uluslararası toplumu harekete geçirerek dün geceki pusunun tekrarlanmasının önüne geçmek; uluslararası toplumun desteği ile Rusya ve Suriye’nin yaptırım görmesini sağlamaktır” dedi.
Tuncer konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Sorunun tırmandırılması halinde kriz Türkiye, Suriye ve Rusya üçgenini aşacak ve bölge ülkeleri başta olmak üzere AB, ABD ve Çin gibi aktörler de bu durumdan olumsuz etkilenecektir. Türkiye, itidalli davranmalı ve diplomatik tüm kanalları kullanarak ve tüm aktörlerle birlikte ilerleyerek süreci yönetmelidir. Bunun için de Türkiye’deki tüm siyasi aktörlere ve medyaya büyük görev düşmektedir.”
HAKKI GÖKER ÖNEN: RUSYA’NIN AÇIKLAMALARI TATMİN EDİCİ DEĞİLDİR
Yaşanan olayların hem Türkiye-Rusya hem de Türkiye-ABD ilişkileri bağlamında değerlendirilmesi gerektiğine değinen Siyaset Bilimci Dr. Hakkı Göker Önen ise, “Her ne kadar saldırının arkasında rejim güçleri var deniliyorsa da Rusya’nın haberi olmaksızın burada böyle bir hareketin gerçekleştirilmesi ihtimal dışıdır. Rusya’nın bu bağlamda saatler sonra yaptığı açıklamalar da zaten tatmin edici değildir. Aslında Astana ve Soçi sonrasında belirli bir düzelme geçirmiş olan ilişkilerin bozulmasında Türkiye’nin son günlerdeki Ukrayna ve Azerbaycan görüşmelerinin yanı sıra Libya’da aldığı tutumun da etkisi olabilir. Ukrayna’da Kırım Tatar Türklerinin durumu hakkında fikir teatisinde bulunulması yine Azerbaycan’la yapılan TANAP projesi Rusya’yı rahatsız eden gelişmeler olarak değerlendirilebilir. Bu gelişme Türkiye ile ABD arasında da doğal bir yakınlaşmaya sebebiyet verebilir zira ABD dünden itibaren saldırıyı kınayan demeçler vermiştir” şeklinde konuştu.