İnternet kullanım verilerine göre son dönemde salgın konulu filmlerin en çok izlenen filmler arasına girdiğine dikkat çeken Psikiyatrist Dr. Onur Okan Demirci, “Gerçek hayatta yaşadığımız pandemik durumun endişesini pandemi konulu filmler izleyerek azaltıyoruz. Bu tür filmler insanlara kontrol, umut ve cesaret duygularını aşılayabilmekte ve bir çeşit duygu aşılama aracı olarak oldukça iyi ve etkili iş görebilmektedir” dedi.

İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Psikiyatrist Dr. Onur Okan Demirci, salgın filmlerine kitaplara, yazılara insanların son dönemde neden ilgi gösterdiğini DHA’ya anlattı. İnternet verilerine bakıldığında salgın filmlerinin yanı sıra kıyamet sonrası senaryolarının işlendiği filmlerin izlenmesinde de oldukça ciddi artış görüldüğünden bahseden Psikiyatrist Dr. Demirci, “Gerçek hayatta yaşadığımız pandemik durumun endişesini pandemi konulu filmler izleyerek azaltıyoruz. Bu süreçte bu tür filmler izlemek güvenlik hissimizi artırırken korku duygumuzu azaltıyor. Bu tür süreçler hem bu endüstrinin üreticileri hem de bizim gibi tüketicilerin karşılıklı fayda sağlayabileceği bir duruma dönüşebiliyor. Bu tür krizlerle mücadelede film endüstrisi kaygı ve korkularımızı yönetebilmemizde bize oldukça fayda sağlayabilirler” dedi.

BU FİLMLER NE MESAJ VERİYOR?

Salgın konulu filmlerin verdiği en önemli mesajın, umut etmenin ve toplum olarak birlik olabilmenin önemi olduğuna değinen Dr. Demirci şunları söyledi: “Bu mesajı şu an yaşadığımız salgın dönemindeki yaşamımızın içine alıyoruz ve böylece umutla, birlik olabilme düşüncesi ile yalnızlık hislerimizden uzaklaşarak kaygılarımızın, korkularımızın kontrolünü sağlayabiliyoruz. Bu tür yapımlar bizlere sadece kendi yaşamımızın veya virüse hassas olan sevdiklerimizi koruyabilmenin sorumluluğunu değil tüm insanlığın birbiri ile kenetlenerek herkesin birbirini koruyup kurtarabileceği hissiyatını ve sorumluluğunu yüklemektedir. Sağlık çalışanlarının canları pahasına mücadele ettiği bu süreçte evde kalanlar bu tür filmleri izleyerek, filmlerin yarattığı “Bizde işe yarıyoruz. Evde kalarak, mücadeleye ortak olarak, birlik olarak, umudumuzu kaybetmeyerek hayat kurtarıyoruz. Aslında hepimiz birer kahramanız” düşünceleri ile birlikte kendilerini daha iyi hissedebiliyor ve böylece kaygı, korku, kontrol edememe gibi salgın hisleri ve düşüncelerinde azalma sağlayabiliyorlar”

“BU TÜR FİLMLER İNSANLARA KONTROL, UMUT VE CESARET DUYGULARINI AŞILAYABİLMEKTE”

Bu tür filmleri izlemenin, yaşadığımız sürecin gidişatını, mücadelesini, sonucunu zihnimizde canlandırmamıza yardımcı olduğunu ifade eden Dr. Demirci, “Bu filmler bizler için bir nevi fikir kaynağı haline gelmektedir” dedi. Filmlerin yarattığı kontrol hissi ile birlikte kaygıda ve korkuda azalma görülebileceğini belirten Dr. Demirci, “Bu nedenle korkuları olan insanların korkuları ile ilgili korku filmleri izlemeleri onları zannettiğimizin aksine rahatlamalarını sağlıyor. Bu tür filmler insanlara kontrol, umut ve cesaret duygularını aşılayabilmekte ve bir çeşit duygu aşılama aracı olarak oldukça iyi ve etkili iş görebilmektedir” ifadelerini kullandı.

İnsanların kontrolü kaybetme hislerine kapılmaya başladığında zihinlerinin felaket senaryoları üretmeye başladığına vurgu yapan İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Psikiyatrist Dr. Onur Okan Demirci, “En kötü senaryonun gerçekleşme ihtimalinin ne kadar düşük olduğu zihnimiz için önemli değildir. Önemli olan böyle bir senaryoyu üretebilmesi ve milyonda bir ihtimal dahi olsa ona inanabilme gücüne sahip olmasıdır. Bu tür felaket senaryoları içeren filmleri izlemek, kendi felaket senaryomuz için ihtiyacımız olan umut, cesaret, birlik olma, hayat kurtarabilme, işe yarar olduğunu hissetme, kontrolü ele alabilme, dayanıklılık hissiyatı gibi tüm olumlu duygu ve düşünceleri bize sağlayabilmektedir. İşte bu nedenle de bu tür felaket filmleri insanlığın kazandığı bir son ile bitmektedir. Bu anlamda da böyle süreçlerde hazırlanan filmlerin veya henüz dünyada yaşanmamış olsa dahi milyonda bir ihtimalde de olsa yaşanma ihtimali olan felaket filmlerini hazırlarken insanlığın kazandığı bir sonla bitiriliyor olması hem yapımcılar hem de izleyiciler için oldukça önemlidir” dedi.

Salgın sürecinin etkilerinin, salgın sonrasında da ciddi bir oranda devam edeceğine değinen Dr. Demirci, “Yapılan araştırmalar salgın sonrası insanlarda yüzde 30’lara varan oranlarda “travma sonrası stres bozukluğu” ve “depresyon” saptandığını gösteriyor. Felaket konulu filmlere baktığımızda ise bu filmlerde felaket sonrasının insanlarda bıraktığı olumsuz görüntü ve hislerden bahsedilmez. Böylece insanlar bu süreç bittiğinde her şeyin normale döneceğine dair umutla beslenirler. Böyle bir umut ise zihnin felaket senaryosu için ihtiyaç duyduğu en önemli parçadır. Sonuç olarak bu tür felaket filmleri bizlere toplumsal bir bilinci aşılamak açısından oldukça önemli rollere sahip olabilmektedir” şeklinde konuştu.

Share:

administrator

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir