Rusya’nın Ukrayna’ya saldırıları devam ederken, Belarus’ta düzenlenen referandumla ülkeye nükleer silah konuşlandırılmasına izin verildi. Kararı değerlendiren Uluslararası İlişkiler Uzmanı Prof. Dr. Armağan Gözkaman, “1991’deki bağımsızlığından beri topraklarında nükleer silah bulundurmayı reddeden Belarus, artık Rusya’nın nükleer silahlarına ev sahipliği yapabilecek” diye konuştu.
Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna’ya karşı başlattığı askeri operasyonların, Kremlin’in hayal ettiği hızda ilerlemediğini söyleyen Prof. Dr. Armağan Gözkaman, “Ukrayna’da ortaya konulan (askeri ve sivil) direniş, Rus halkından gelen tepkiler ve uluslararası camianın (özellikle Kuzey Amerika ve Avrupa’nın ortak tepkileri) Putin’i zor durumda bıraktı” dedi.
“Putin’in nükleer silah seçeneğine neden başvurduğuna dair bir analiz, bazı önemli noktaların dikkate alınmasını gerektiriyor” diyen Prof. Gözkaman, “Bunlardan biri, Putin’in nükleer silah kullanım olasılığını gündeme getirmesiyle eş zamanlı olarak Belarus’ta anayasanın ‘nükleer tarafsızlık’ öngören 18. maddesinde değişiklik yapılmasını da içeren bir referandumun gerçekleşmiş olması. Belarus Devlet Başkanı, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Kremlin’i mutlu edecek bir tercih ortaya koydu. 1991’deki bağımsızlığından beri topraklarında nükleer silah bulundurmayı reddeden Belarus, artık Rusya’nın nükleer silahlarına ev sahipliği yapabilecek” ifadelerini kullandı.
“AB İLK DEFA BİR ÜLKEYE SALDIRI AMAÇLI SİLAH TEMİN ETTİ”
Rusya’nın nükleer seçeneği gündeme getirmesine neden olan bir diğer faktörün, NATO ve AB tarafından Ukrayna’ya sağlanan siyasi destek ve askeri yardımdan kaynaklanan rahatsızlık olduğunu belirten Beykent Üniversitesi Öğr. Üyesi Prof. Dr. Armağan Gözkaman, “Putin’in beklentilerinin aksine, Batı’nın tepkisi 2014’teki kadar zayıf olmadı. Almanya’nın savunma bütçesinin artırımıyla ilgili olarak aldığı tarihi karar, AB’nin ilk defa bir ülkeye saldırı amaçlı silah temini konusunda yardım sağlaması, bu anlamda önemli bir gelişme. Nükleer savaş seçeneği, Rusya’nın bu desteğe verdiği bir tür tepki olarak da değerlendirilebilir” dedi.
Prof. Gözkaman konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bu noktada, Putin’in verdiği karara NATO’nun (ve özellikle ABD’nin) verdiği tepki de son derece önemli. Eğer Batı’dan da misilleme niteliğinde (nükleer silah kullanımını öngören) bir yanıt gelseydi, Rusya-Ukrayna çatışması Putin’in arzu ettiği bir boyut kazanacaktı: Rusya’nın (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde olduğu gibi) bir ‘süper güç’ statüsünde görüldüğü bir cepheleşme. Bu senaryo, Rusya’nın Ukrayna’da şu ana kadar sergilediği başarısız görüntünün arka planda kalmasını da sağlayabilirdi.”
Rusya’nın Ukrayna ile gerçekleştireceği müzakereler öncesinde kendisini ‘güçlü’ pozisyonda hissetme ihtiyacı duyduğunu söyleyen Prof. Gözkaman, “Burada özellikle Rus askerlerinin Kremlin için büyük stratejik öneme sahip olan Harkov’dan püskürtülmesi dikkat çekici bir noktayı oluşturmakta. Yenilgi, saldırı emrini ‘tarihe geçme’ arzusuyla veren Putin için kabul edilir bir seçenek değil. Nükleer tehdit bu bağlamda değerlendirilmeli” şeklinde konuştu.
“KRİZ SONA ERENE KADAR MOSKOVA İLE İLETİŞİM SÜRDÜRÜLECEK”
Rus saldırılarının kısa vadede sona ermeme olasılığına hazırlanmak gerektiğine değinen Prof. Gözkaman, “Rusya’nın nükleer silah kullanım olasılığını gündeme getirmiş olması, Batı ile Rusya arasında stratejik diyalog mecburiyeti oluşturdu. Ukrayna krizi sona erene kadar Moskova ile iletişimin sürdürülmesi gerekecek” ifadelerini kullandı.