Dünyayı etkisi altına alan koronavirüsün ruh sağlığında da rahatsızlık uyandıran etkisi olduğuna dikkat çeken Uz. Dr. Psikiyatrist Emre Tan, “Bu salgın elini yüzüne götürme, el yıkama, kıyafet temizleme gibi obsesyonları artırmış durumda. Daha önceden psikiyatrik rahatsızlığı olmayan bazı kişilerde de hastalanma ihtimalini arttırdığını söyleyebiliriz” dedi.
Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve hızlı bir şekilde dünya geneline yayılarak küresel salgın haline dönüşen koronavirüs ruh sağlığını da olumsuz etkiliyor. Toplum bilincini artırmak için yapılan haklı bilgilendirmelerin insanların yaşamda kalma isteğiyle birleştiğinde takıntıya dönüştüğüne dikkat çeken İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Uz. Dr. Psikiyatrist Emre Tan, “Son günlerde yaşadığımız bu salgın maalesef bu obsesyonları çok arttırmış durumda. Nereye baksanız ‘elinizi şu kadar yıkayın, dışarıya çıktığınızda giysilerinizi şöyle koruyun, elinizi yüzünüze götürmeyin’ gibi pek çok direktifler veriliyor. Bunların hepsi de insanda ‘Acaba doğru yapıyor muyum? Yanlış mı yapıyorum? Hastalanır mıyım? Hastalandığımda bir başkasına bulaştırır mıyım? Aileme zarar verir miyim?’ gibi kaygılar obsesyonlar, takıntıları ortaya çıkartıyor” diye konuştu.
“YAPMADIĞI ZAMAN HUZURSUZ OLUYOR”
Obsesyon yani saplantı ya da takıntı denilen durumun kişinin yaptığı şeyin irrasyonel olduğunu bilse de bunu yapmaktan alıkoyamaması olarak tanımlayan Tan, “Obsesyonların alt tiplerinde en çok görülen kirlenme obsesyonu, bulaş obsesyonu, bir hastalık kapma, rahatsız olma düşüncesi ya da bir takım nesneleri düzenli yerine koyma, simetrik hale getirme, belli ebatlarına göre yerlerine göre düzenleme vardır. Obsesyon kişinin farkında olduğu bir durumdur. Mantık dışı olduğunu da bilir ama yapmaktan alıkoyamaz. Çünkü bu durumu yaptığında mevcut onu sönümlendirecektir. Yani elinin kirlendiğini düşünüyor, gidip onu yıkama dürtüsü peşi sıra gelir. Yıkamadığı zaman huzursuz olur. Aklına gelen bu durumu rahatlatacak başka kompulsif davranışlara yönelir, yapmazsa huzursuzluğu çok sık artar” ifadelerini kullandı.
“MEVCUT KAYGILI HALİMİZİ KABUL ETMELİYİZ”
Dünya olarak olağanüstü bir durum yaşandığını vurgulayan psikiyatrist, şöyle konuştu:
“Kaygıyı oluşturan en önemli unsurların başında da belirsizlik gelir. Kişi, bulunduğu ortamı çevresini kontrol altına almak ve önünü görmek ister. Bunları yapamadığı her durumda anksiyete, kaygı ve çeşitli takıntılar açığa çıkacaktır. Şuan hepimiz uyarılmış durumdayız. İnsan hayatta kalmak için tüm enerjisini tüm sinir sistemini bu durum adapte etmeye çalışıyor ama bu çok yoğun bir enerji harcamamızı güç harcamamıza neden oluyor. İlerleyen dönemlerde tükenmişlik sendromu dediğimiz hem fiziksel hem ruhsal gücümüzün de azaldığı dönemlerde gelecek. O dönemleri de hesaba katarak biraz daha kontrollü durmamızda fayda var.Biraz mevcut, kaygılı halimizi de kabul etmemiz lazım. Kaygılarımızın artmış olması çok doğal bunu kabul etmemiz, bununla yüzleşmemiz, ilerleyen süreçte yaşam şeklimizle, varoluşumuzla, duygularımızla yüzleşmemiz ve daha sağlıklı yaşamamız için şart.”
“DEPRESİF DURUMLARDA ARTIŞ GÖZLEMLENEBİLİR”
Her 100 kişiden 1 ve 3’ünde obsesif kompulsif bozukluk hatırlatan Tan, “Bu dönemde özellikle bu hastaların rahatsızlıklarında artış, semptomlarında bir yükselme gözlüyoruz. Buna ek olarak daha önceden bir psikiyatrik rahatsızlığı olmayan bazı kişilerde de hastalanma ihtimalinin arttığını söyleyebiliriz. Sadece hastalık olmasa da genel duygularında bir miktar kötüleşme, bazı kaygılarında artış, obsesif takıntılı tavır ve davranışlarında artış oluyor. İlerleyen süreçte ruhsal rahatsızlığı olan hastalarda, kaygı bozukluklukları yaşayanlarda, obsesif kompulsif bozukluklarda; karamsarlık ve çaresizlik boyutları eklenir, süreç çok uzarsa, tükenmişlikle birlikte oluşacak depresif durumlarda bir artış, hasta sayılarında yükselme olabilir” diye konuştu.
“POZİTİF İNANÇ VİRÜSÜ YENMEDE ETKİLİ”
Fiziksel ve ruh sağlığının birbiriyle bağlantılı çalıştığını söyleyen Uz. Dr. Psikiyatrist Emre Tan, “Pozitif inancımızı koruyabilirsek bu hastalığı yenmemiz de bir o kadar kolay olur” diyerek şu tavsiyelerde bulundu:
“Stres, huzursuzluk, kaygı, endişe yaratan bir durum olduğunda bedenin o duruma verdiği tepkinin başarı ihtimali biraz azalıyor. Yani moralimiz, duygusal yapımızın ne kadar kuvvetli ve güçlü olduğu, bizim bu durumu ne kadar yeneceğimize dair olan inancımızın yüksek olması, bu durumu daha kolay alt etmemize, daha başarılı olmamıza da neden oluyor. Biraz moralimizi yüksek tutmaya, sakin olmaya çalışalım. Elimizden geldiğince bağışık sistemimizi kuvvetlendirecek önlemlerimizi alalım, sosyal mesafeye dikkat edelim, en azından kapmaya ya da bulaştırmaya dair önlemlerimizi alalım. Buradaki duygusal süreçleri de belli oranda dengeleyerek tutalım.”