Siyaset Bilimci Dr. Kemal Olçar Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan gerilim hakkında açıklamalarda bulundu. Dr. Olçar, Lozan Barış Antlaşması’nın ortaya koyduğu statünün kararlılıkla ve tavizsiz uygulanması gerektiğini belirtirken, karasuyu genişliğinin 6 mil olduğunu Yunanistan’ın ön şart olarak kabul etmesi gerektiğine vurgu yaptı. Ege Denizi’nin kendine özgü koşulları nedeniyle, adaların kendilerine ait bir kıta sahanlığı olamayacağını söyleyen Dr. Olçar, “Adı geçen adalar askerileştirilemez. Konumları nedeniyle bu adalar Anadolu’nun coğrafi anlamda kıta sahanlığı üzerinde bulunuyor. Türkiye, Ege’de Yunanistan’ın öne sürdüğü eşit uzaklık ilkesini uygulamak zorunda değil” dedi.

İki ülke arasında yaşanan temel sorunları anlamak ve tarihsel perspektif ile değerlendirmek gerektiğini ifade eden Dr. Kemal Olçar, “15 Mayıs 1915 ile 09 Eylül 1922 tarihleri arasında gerçekleşen ve bin 211 gün süren işgalde Yunanistan’ı teşvik eden güçler kim idiyse bugün de aynı ‘ittifak’ benzer taahhütleri Yunanistan’a vermektedir. Yunanistan başbakanı Venizelos’un teklifi ve İngiltere başbakanı Lloyd George’un onayı, ABD ve Fransa’nın desteğiyle, yani İtilaf Devletlerinin müsaadesiyle İtalya’nın kazanımlarını dengelemek ve bölgede yaşayan Rumlara yapılan sözde zulüm hikayelerini sonlandırmak için Yunan birlikleri İzmir ve çevresini işgal etti. Ancak bu bölgesel görünümlü küresel oyun İstiklal Harbi, İsviçre’nin Lozan kentindeki Ouchy’de Léman Gölü kıyısında tarihi bir otel olan Beau-Rivage Sarayı’nda imzalanan Lozan Antlaşması, Cumhuriyet’in ilanı ve ardından gelen devrimlerle bertaraf edildi ve ertelendi. Ardından Yunanistan bazı üst düzey bürokratlarını cezalandırmış, yönetimin kamuoyu desteği ortadan kalkmış ve uluslararası prestijini uzun yıllar sürecek şekilde kaybetmiştir. Bu süreçte kendisine böyle bir macerada arka çıkan batı, ‘Anadolu hezimetinden’ sonra Yunan halkını yalnız bırakmıştır” diye konuştu.

Yunanistan’ın batılı güçlerin aklıyla özellikle adalar üzerinde yeni oyunlar oynamaya çalıştığını aktaran Dr. Olçar, “Bugün başta 1923 Lozan Barış Antlaşması, 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve 1947 Paris Anlaşması olmak üzere tüm uluslararası hukuk kaidelerinin ihlaline rağmen, Yunanistan batılı güçlerin aklıyla özellikle adalar üzerinde yeni oyunlar oynamaya çalışmaktadır. Yüzyıllık tarihsel birikimler, Türkiye ve Yunanistan’ın güçler mukayesesindeki orantısızlık, gerçekleşmesi mümkün olmayan hayali hedefler ve batılıların iki yüzlü ve ‘çıkara’ dayalı politikaları Yunanistan yönetimini ‘Büyük Ülkü’ rüyasından uyandırmaya yeterli olmamıştır” ifadelerini kullandı.

“GAYRİ HUKUKİ VE SANAL MESELELER”

İki ülke arasındaki temel anlaşmazlıkların Yunanistan tarafından ortaya atıldığını belirten Beykent Üniversitesi’nden siyaset bilimci  Öğr. Üyesi Dr. Kemal Olçar, “Karasuları ve kıta sahanlığı ile bu alanların sınırlandırmalarını da kapsayan deniz yetki alanları, 1923 Lozan Antlaşması, 1947 Paris Antlaşması ve konuya ilişkin diğer uluslararası belgeler çerçevesinde Doğu Ege Adaları’nın gayri-askeri statüsü, bazı coğrafi formasyonların yasal statüsü, Yunanistan’ın uluslararası hukuka aykırı olarak ulusal hava sahasının 10 deniz mili genişliğinde olduğunu iddia etmesi ve Uçuş Bilgi Bölgesi (FIR) sorumluluğunu istismarı, Arama Kurtarma (SAR) Faaliyetleri olarak adlandırabileceğimiz tüm bu sorunlar gayri hukuki ve sanal meselelerdir” dedi.

“SİYASİ SINIR KAVRAMININ NİTELİĞİNE TERS”

Dr. Olçar, “Ege’de FIR, bir bütün teşkil eden diğer sorunlardan, özellikle antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmeyen adaların varlığının oluşturduğu durumdan ayrı olarak düşünülemez. “Türkiye’nin batı sınırı” tanımına dayandırılan bir FIR sınırı veya seyrüsefer harita ve planlarında benzer şekilde gösterilen hatlar gerçek ve hukuki bir durumu yansıtmamaktadır. Devletler arasındaki bir siyasi sınırın, açık denizden ya da ilgili devletlerden birinin karasularının içinden geçmesi siyasi sınır kavramının niteliğine ters düşmektedir” ifadelerini kullandı.

“HAKKANİYET ESAS ALINMALIDIR”

“Egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş olan ada, adacık ve kayalıkların karasuları da önemli bir oran teşkil ederek karasuyu alan dağılımlarını değiştirmektedir” diyen Dr. Olçar, “Aynı oran, karasuları genişliği ile sınırlı olan ulusal hava sahası için de söz konusudur. Ege’de her bir kara parçasının aidiyetini belirlemeden karasularının sınırlandırılmasını yapmaya çalışmak doğru bir yaklaşım değildir. Dar ve özellikleri olan bir deniz olduğundan ‘hakkaniyet’ esas alınmalıdır. Buna göre; Ege Denizi’nin egemenlik resmi 6 mil durumunda; yüzde 43,68 Yunanistan, yüzde 7,47 Türkiye, yüzde 48,85 Açık Deniz şeklinde, 12 mil durumunda ise yüzde 71,53 Yunanistan, yüzde 8,76 Türkiye, yüzde 19,71 Açık Deniz şeklinde hakkaniyete uzak bir yaklaşım söz konusu olmaktadır” diye konuştu.

“TÜRKİYE’NİN GÜVENLİĞİ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULUYOR”

Türkiye’nin 1947 tarihli antlaşmaya taraf olmadığını söyleyen Dr. Olçar, “Antlaşmadaki askersizleştirilme, Türkiye’nin güvenliği göz önünde bulundurularak kabul edilmiştir. Yunanistan’ın, antlaşmalarla egemenliği kendisine devredilmemiş bazı ada ve adacıklarda askeri faaliyetler icra ettiği ve uluslararası antlaşmaların açık hükümlerine rağmen, silahsızlandırılmış olmaları şartıyla egemenliği kendisine devredilen adaları silahlandırdığı bilinmektedir. Bu sorun çözümlenmeden, deniz yetki alanları ve hava sahasına ilişkin geçmişten süre gelen sorunların çözümü anlamlı değildir. Bu nedenle, egemenliği tartışmalı adalar sorunu, Ege’nin bütün statüsünü etkileyecek yeni ve temel bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca, silahsızlandırılmış olmaları şartıyla egemenliği Yunanistan’a devredilen adaların, silahlandırılmış olmalarının hukuki problemi de bu temel sorunla birlikte değerlendirilmelidir” ifadelerini kullandı.

“TAVİZSİZ UYGULANMALI”

Ege’deki belirtilen sorunlar konusunda Türkiye’nin Lozan Barış Antlaşması’nın ortaya koyduğu statüyü kararlılıkla ve tavizsiz uygulaması gerektiğini belirten Dr. Kemal Olçar, “Karasuyu genişliğinin 6 mil olduğunu Yunanistan’ın ön şart olarak kabul etmesi gerekiyor. Ege Denizi’nin kendine özgü koşulları nedeniyle, adaların kendilerine ait bir kıta sahanlığı olamaz. Adı geçen adalar askerileştirilemez. Konumları nedeniyle bu adalar Anadolu’nun coğrafi anlamda kıta sahanlığı üzerinde bulunuyor. Türkiye, Ege’de Yunanistan’ın öne sürdüğü eşit uzaklık ilkesini uygulamak zorunda değil” dedi.

Share:

administrator

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir