Taliban’ın Kabil’de kontrolü ele geçirmesinin ardından bundan sonra ne olacağı merak uyandırırken, konu hakkında açıklamalarda bulunan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Bahlul Aliyev, “Afgan hükümet güçleri, Taliban’dan hem sayıca hem de donanım açısından defalarca ilerde oldukları halde Amerikan güçlerinin hızlıca çekilmesi, merkezi iradenin olmaması, komuta kademesindeki yolsuzluklar, toplumda yaygın olan kaos ve korku Afgan güçlerini demoralize etti” diye konuştu.
ABD’nin Afganistan’dan aceleyle çıkmasının uluslararası ilişkilerin yeni gerçeğiyle alakalı olduğunu söyleyen İstanbul Gelişim Üniversitesi’nde Sosyolog ve Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Öğr Üyesi Bahlul Aliyev, “ABD’nin Afganistan’da Taliban ve diğer köktenci örgütlere karşı yürüttüğü savaş ABD tarihinin en uzun soluklu savaşı olmakla birlikte çok yüksek maliyetiyle de dikkat çekti. 2 trilyon dolarlık bir bilançoyla sonlandırılan ABD askeri varlığını incelediğimizde ABD açısından jeopolitik açıdan herhangi bir başarı ya da perspektif görünmemektedir. ABD güçlerinin sistematik olarak ülkeden çıkarılmasında tam şekillenmiş olmasa da giderek daha çok belirgin şekilde ortaya çıkan yeni uluslararası ilişkiler sistemi anahtar rol oynamaktadır. 2000’li yıllarda sürdürülen askeri harekâtla günümüzdeki sistem artık uyuşmamaktadır. Harekâtın başlarında ABD diğer jeopolitik aktörler tarafından desteklense de değişen düzende artık uzun süredir aynı destek sağlanamamaktaydı. Bu durum Afganistan’da Amerikan varlığını anakronizm durumuna düşürmüştü” dedi.
BÜYÜK GÜÇLERİN ÇATIŞMA NOKTASI: AFGANİSTAN
Afganistan’ın coğrafi yapısı itibarıyla büyük güçlerin çatışma noktası olduğuna dikkat çeken Aliyev “’İmparatorluklar Mezarlığı’ olarak tanımlanan Afganistan’ın coğrafi yapısı bu ülkeye yabancı herhangi bir gücün bölgeyi elde tutmasını engellediğini söyledi. Aliyev, “Bu bölgeye düzenlenen askeri harekâtlar ağırlıklı olarak jeopolitik önem arz etmiş ve büyük güçlerin birbirlerine karşı sistematik karşı koymasıyla sonuçlanmıştır. Britanya İmparatorluğu Rusya’nın yayılmacılığı engellemek ve Türkistan’a sahip olmak için “Büyük Oyun” olarak da bilinen jeopolitik rekabet çerçevesinde Afganistan’da 1839-1842, 1878-1880 ve 1919 yıllarında 3 defa savaşa girmiş ve yalnız 1919’un 8 Ağustosu’nda Afganistan bağımsızlığını kazanmıştır. Analojik olarak 1979-1989 yıllarında Sovyetler Birliği’nin Afganistan’a askeri müdahalesi işgalden ziyade oradaki Sovyet yanlısı rejime destek sağlamak için gerçekleştirilmiş ve diğer aktörler olan ABD, Pakistan, Suudi Arabistan tarafından mücahitlere finansal askeri ve lojistik destek sağlanmasıyla karşı konulmuştur. Hindistan’ın da bu savaşta Sovyetlerle birlikte Afgan Hükümetine destek vermesi Pakistan’la mücadelenin uzantısı şeklinde değerlendirilebilir. 11 Eylül’den sonra ABD’nin Afganistan’a müdahalesi de aynı şekilde Avrasya bölgesinde kontrol mekanizmasına sahip olmak amacıyla yapılmıştı. Ancak İngiliz ve Sovyetlerden farklı olarak ABD hem büyük güçler hem de bölgesel güçler tarafından, NATO ve partner ülkeler tarafından desteklenmekteydi. Bu durum ABD’nin Afganistan harekâtını meşrulaştırmaktaydı. Dönemin tek kutupluluk gerçeği de realitenin bir parçasıydı. Yeni dönemde dünyanın tek kutupluluktan sıyrılmaya başlaması ve yeni güç merkezlerinin ortaya çıkmaya başlamasıyla ABD’nin Afganistan’daki varlığının jeopolitik gerçekliği de değişmeye başladı” diye konuştu.
“ABD’NİN BÖLGEDEN ÇEKİLMESİ YENİ STRATEJİK PLANIN BİR PARÇASI”
ABD’nin Afganistan’dan aceleyle çıkmasının arkasında stratejik bir amacın olabileceğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Bahlul Aliyev sözlerine şöyle devam etti:
“Amerikan başkanı George W. Bush’un ABD’nin bir zamanlar Sovyetlere karşı her türlü destek sağladığı köktenci örgütlere, özellikle de yönetimde olan Taliban’a karşı başlattığı Afganistan savaşının daha Obama döneminden ABD açısından bir önemi kalmamış ve ABD’nin çekilme süreci başlamıştı. Trump döneminde Taliban’la görüşmeler yapılmış ve çekilme için altyapı hazırlanmaya başlamıştı. Burada ilginç olan iki durum var: ABD iki kutuplu dünyada rakibine karşı köktenci örgütleri desteklemiş, daha sonra bu örgütlere karşı kendisi savaş açmıştı. Biden’ın yönetime gelmesiyle Rusya’nın güvenlik açısından ABD için en önemli tehlike kaynağı oluşturduğu resmi dilden ifade edilmişti. Aniden, kimseyi bilgilendirmeden başlatılan çekilme süreci ABD açısından her ne kadar prestijini yerle bir edecek olsa da arkalarında milyarlarca dolarlık silah ve mühimmat bırakarak gerçekleşti.”
“RUSYA MADDİ KAYNAKLARINI BÖLGEYE YÖNELTMEK ZORUNDA KALABİLİR”
Afganistan hükümet güçlerinin duruma hâkim olmadığına değinen Aliyev, “Hükümet güçlerinin taktik-teknolojik, finansal ve stratejik destek olmadan köktencilere karşı koyacak yetkinlikte olmadığı aşikâr olsa da çoğu NATO ülkelerinin bile envanterinde olmayan bahsi geçen silahları ve araçları bölgede bırakarak çekilmesi stratejik planın bir parçası olduğu şüphelerini uyandırmaktadır. ABD’nin bölgeden çekildikten sonra da bölgeyi istikrarsızlaştırmak, devlet yönetim tecrübesi olmayan, yalnız savaşmayı bilen Taliban’ın hedefini kuzeye çevirmek, böylece Rusya’nın dikkatini Sovyetler zamanında olduğu gibi yine de bölgeye çekmek için atılmış bir hamle gibi de değerlendirmek mümkündür. Zaten finansal sıkıntılar yaşayan Rusya maddi kaynaklarını bölgeye yöneltmek zorunda kalabilir. ABD’nin çekilme sürecinin başlamasıyla Rusya önderliğinde Özbekistan ve Tacikistan’la birlikte üçlü tatbikatların başlatılması da bu açıdan manidardır” dedi.
“TALİBAN’IN MOSKOVA GÖRÜŞMESİNDE ÇİZDİĞİ YENİ İMAJI ETKİLİ OLDU”
Afganistan’da hâkimiyeti tam ele geçiren Taliban’ın ‘başarısında’ çizdiği yeni imajın da etkili olduğunu söyleyen Dr. Aliyev sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Talibanla ABD arasında görüşmeler uzun zamandır devam ediyordu. 9 Temmuz’da Moskova’da Taliban sözcülerinin Taliban’ın uygulayacağı yeni siyasette toplumsal barış ve güvenlik garantörlüğü üzerine söylemleri savaşa hazırlıksız yakalanan hükümet güçlerini teslim olmaya ikna etti. Taliban’ın daha önce uyguladığı radikal icraatlar ABD’nin çekilmesiyle Afganistan toplumunun hafızasını yeniledi. Toplumda ciddi bir korku ve kaos gözlemlenmekteydi. Yıllardır Amerikan kuvvetlerinin kurmaya çalıştığı dayanıklı Afgan ordusu yolsuzluk yüzünden oluşturulamamıştı. Ayrıca her ne kadar desteklense de operasyonlar hep Amerikan kuvvetleri tarafından yapılıyordu. Bu da Afgan hükümet güçlerinin sahada tecrübe kazanmasını engellemişti. Afgan hükümet güçleri, Taliban milislerinden hem sayıca hem de donanım açısından defalarca ilerde oldukları halde Amerikan güçlerinin hızlıca çekilmesi, merkezi iradenin olmaması, komuta kademesindeki yolsuzluklar, toplumda yaygın olan kaos ve korku Afgan güçlerini demoralize etti. Sınır karakollarında Tacikistan ve Özbekistan’a toplu firarilikler de kaosu beslemeye yetti. Bunun üzerine Taliban’ın vaatleri yeni bir ümit oluşturmaya başladı. Birliklerin topluca teslim olmaları ve canlarının bağışlanmaları da zaten demoralize olmuş ordunun dağılmasını hızlandırdı. İşte bu şekilde Taliban hızlı bir şekilde Afganistan’da yönetimi ele geçirebildi.”