İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şenol Durgun, Osmanlı Devleti’nin son döneminde Batılılaşmasıyla ‘vatan, ulusal egemenlik, özgürlük’ gibi kavramların ortaya çıktığını söyleyerek, “İlk ulusal kimlik uygulaması ‘Osmanlılık’ kimliği üzerinden şekillendi” dedi.
Özbekistan’ın başkenti Taşkent’te Türk Tarih Kurumu’nun öncülüğünde Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, Türk İş birliği Kalkınma Ajansı (TİKA), Hacı Bayram Veli Üniversitesi Asya Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Mirza Uluğbek Özbekistan Milli Üniversitesi iş birliğiyle ‘Orta Asya kültürünün Anadolu kültürüne etkileri’ başlıklı bir sempozyum yapıldı.
Sempozyumda, milletlerin ulusal kimlikleri, Türk ulusal kimliğinin oluşum süreçleri ve kimlikler üzerindeki Orta Asya kültürünün etkileri tartışıldı.
Sempozyuma, Türkiye’nin Taşkent Büyükelçisi Mehmet Süreyya Er, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkan Vekili Prof. Dr. Muhammet Hekimoğlu, Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Refik Turan, Mirza Uluğbek Özbekistan Milli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Marahimov Avazjon Rahimovich, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Asya Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Varis Çakan ve alanda uzman isimler katıldı.
İstanbul Gelişim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şenol Durgun ise davetli konuşmacı olarak sempozyumda yer aldı. Prof. Dr. Durgun, ‘Türk ulusal kimliğinin oluşum sürecinde Orta Asya etkisi’ isimli konuşma yaptı.
BATILILAŞMA; VATAN, ÖZGÜRLÜK GİBİ KAVRAMLARI BERABERİNDE GETİRDİ
Osmanlı Devleti’nin son döneminde Batılılaşmasıyla Türk ulusal kimliğinin oluşum sürecinin başladığını belirten Prof. Dr. Durgun, Batılaşmayla birlikte ilk defa vatan, ulusal egemenlik, özgürlük gibi kavramların kamuoyunun gündemine girdiğini söyledi.
Bu dönemde Osmanlı’nın siyasal ve toplumsal yapısını dönüştürme arayışlarının da başladığını aktaran Prof. Dr. Durgun, “Özellikle ülkenin bütünlüğü açısından 1789 Fransız Devrimi ile Avrupa’da giderek yaygınlaşmaya başlayan ulusalcılık ve bu doğrultudaki ulusal kimlik çalışmaları, Osmanlı Türk toplumunu da etkisi altına aldı. Ancak bu başlangıçta etnik temelde ayrılıklara sebebiyet verdiğinden, buna önlem olarak da ülkeye ve devlete sadakati öne çıkaracak Fransız tarzı bir siyasal yapılanma ve kimlik arayışları başladı” dedi.
“OSMANLILIK KİMLİĞİ DEVLETE SADAKATİ ÖNE ÇIKARIYOR”
İlk ulusal kimlik uygulamasının ‘Osmanlılık’ kimliği üzerinden şekillendiğini ifade eden Prof. Dr. Şenol Durgun, “Bu uygulamanın en veciz ifadesini 1876 Anayasası’nda; ‘dil, din, cins ayrımı olmaksızın bütün tebaanın eşit ve Osmanlı kabul edildiği’ ibaresinde görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında Osmanlılık kimliği seküler bir karakter taşıyor ve ülkeye, devlete sadakati öne çıkarıyor” diye konuştu.
DÖNEMİN İKİ ÖNEMLİ ŞEHRİ; SELANİK VE İSTANBUL
Ulusalcılık ve ulusal kimlik çalışmalarının 1908 yılından sonra giderek hızlandığını söyleyen Prof. Dr. Şenol Durgun, “ O dönem içerisinde kültürel ve entelektüel açıdan önemli yere sahip olan Selanik ile İstanbul şehirleri üzerinden çalışmalar yapıldı. Selanik entelektüelleri daha çok Fransız tarzı bir ulusalcılık ve kimlik inşası anlayışı içerisinde bulunurken, İstanbul eksenli entelektüeller ise Alman tarzı bir ulusalcılık ve kimlik inşası içerisindeydi. Selanik ekolü ‘Genç Kalemler’ tarafından, yani Ömer Seyfettin, Ali Canip Yöndem ve Ziya Gökalp gibi düşünürler tarafından temsil ediliyordu. İstanbul ekolü ise, Rusya’dan kaçıp gelen Türk kökenli Hüseyinzade Ali Bey, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, Sadri Maksudi Arsal gibi düşünürler tarafından temsil ediliyordu ve her ikisinin ulusalcılık ve ulusal kimlik konusunun teşekkülünde farklı yaklaşımları vardı” ifadelerini kullandı.
MODERNLEŞME ÇALIŞMALARI TÜRKİYE’Yİ DE ETKİLEDİ
İkinci Meşrutiyet’ten Cumhuriyetin 1930’lu yıllarına kadar Selanik ekolünün daha etkin olduğunu anlatan Prof. Dr. Durgun, “Bu durum en iyi ifadesini 1924 Anayasası’ndaki Türklük tanımında buluyor, bu tanım da Kanuni Esasi’deki ‘Türk’ tanımıdır. Ancak 1920’lerin ikinci yarısından itibaren batı dünyasında giderek artan otoriter eğilimler ve kısa yoldan kalkınma ve modernleşme çalışmaları Türkiye’yi de etkisi altına alarak; özellikle coğrafi, tarih ve dil noktasında kimliğin inşasında Orta Asya üzerinden açıklamaları öne çıkarmıştır” dedi.